Yaşatmakla vazifeli bulunduğumuz Milli Devletimiz ve Cumhuriyetimizin, Milletçe katlandığımız büyük felaketlerin, ölçüsüz fedakârlıkların, acı tecrübelerin ürünü olduğu malumdur. Yine malumdur ki; bu – 16 – devlet, mayası ilahi rıza teknesinde tutulmuş, hamuru şehit kanları ile yoğrulmuş büyük bir devlettir.

Türk Milleti, tarih boyunca insanlığın hayatında belirli bir yol takip eden, insanlığı daima hayra çağıran, kötülüklerden men eden ve iyiliği emreden bir irşat ordusudur. Bu tarihin hükmüdür ve her Türk’ün de haklı bir gururudur. Bunun ırkçılıkla asla bir ilgisi yoktur.

Özetle ifade etmek gerekirse;

  1. Şerefle dolu bir maziye ve tarihe sahip bir millet,
  2. Maddi ve manevi zenginliklere, güzelliklere ve çok hassas bir jeopolitiğe sahip bir vatan,
  3. Temelinde adalet, hürriyet, merhamet ve sevgi yatan, alemşümul bir ruhla, kainatı kucaklayan bir din.

İşte sahibi bulunduğumuz bu üstün değerler bizi dünyanın paratoneri durumuna getirmiştir. Üzerimizde yüzlerce yıldan beri devam eden haset, ihtiras ve menfaat çemberinin tarih boyunca dünyaya sevgi taşıdığımız halde maruz kaldığımız husumetin, haksızlıkların, tecavüzlerin, musibetlerin ve belaların temelinde bu sebepler yatmaktadır.

İnsanlar arasında en çok meşakkat çekenlerin peygamberler olduğunu biliyoruz. Milletler topluluğu arasında da en çok meşakkat çeken milletin, Türk milleti olduğunu tarih bize söylüyor. Meşhur kelamdır. “Yol üzerinde bağı olanın, başı dertten kurtulmaz” derler.

Hatırlıyorum:

İstiklal savaşının muhterem kuman­danlarından Rahmetli Orgeneral Fahrettin Altay, bir gün Merhum Alparslan Türkeş ile ikimizi İstanbul Sarıyer’deki evine davet etmişti. Bir ilkbahar günüydü. O dev yapılı insan kolunu ileri uzattı ve İstanbul’un tabii güzelliğini işaret ederek; “Arkadaşlar, bu cennet vatanı emperyalist ve kolonyalist güçler karşısında nasıl muhafaza edeceğiz?” diyerek endişelerini dile getirmişti.

Gerçekten, milletimizin insanlık tarihinde ki yeri ve hayat seyri, vatanımızın kıtalar arası jeopolitik mevkii sebebiyle, Cumhuriyetimizin kurulduğu andan günümüze kadar barış ve güvenliği koruma hususundaki olağan üstü sabır ve itinamıza rağmen rahat bırakılmadığımız bir gerçektir.

Ülkemizi sıcak bir savaşa sürükle- yemeyenler, Milletimizin huzurunu soğuk savaş ve dolaylı saldırı ile örtülü savaş yöntemleriyle bozmaya çalışmışlar ve bunu büyük ölçüde başarmışlardır.

Eyalet Sistemi

Son yıllarda Türkiye’yi üniter devlet yapısından koparıp Eyalet Sistemine götüren projeler seslendirilmektedir. Bu Türk Milletini bölmek için en tehlikeli projelerden birisidir. Türk Milleti Türklük şuur ve gururu, İslam ahlak ve fazileti ve imanı ile yoğrulmuş, birbiriyle kaynaşmış bir millettir. İnsanlığın mürşidi, nizam-ı âlemin öncüsü, bin yıldan beri İslam’ın sancaktarı, Fahr-i Kâinat Efendimiz(sav)’in iltifatına ve hediyesine mazhar olmuş büyük bir millettir. Eyalet sistemi içinde yönetilen ülkeler vardır. Bunların başında Amerika Birleşik Devletleri gelir. Amerika’ya göç edenlerin başında maceraperestler, kanun kaçakları ve bunlar gibi insanlar önde gelir. İngiltere Krallığı bu durumun farkına varmış ve göçlerde kontrolü arttırmıştır. Dünyanın çeşitli ülkelerinden Amerika’ya gidenler orada koloniler kurmuşlar böylece eyalet sisteminin temelini atmışlardır. Ayni zamanda merkantirist sistemleri de uygulamaya koymuşlardır. Türk Milletinin tarihi, kültür, sosyal ve bilhassa manevi yapısını iyi incelemeli, eyalet sistemi gibi kelimeleri ifadeden kaçınmalı böyle bir hareketin bölücülük anlamına geldiği bilinmelidir.

Bu şartlar içinde aziz milletimize hitabımız şudur:

Milletçe dikkatli, çok dikkatli olmalıyız. Şu gerçeklerin hangisini göz ardı edebiliriz:

  1. Yusuf-u Hemedaniler, Şeyh Ahmet Yeseviler, Şah-ı Nakşibendiler, Lokman Perendeler, Hacı Bektâş-ı Veliler, Taptuk Emreler, Mevlanalar, Yunus Emreler, Hacı Bayram-ı Veliler, Akşemseddinler, Molla Güraniler, Pir Sultan Abdallar, Sarı Saltuklar, Ayvaz Dedeler, Gül Baba’lar ve ismini saymakla bitiremeyeceğimiz yüzlerce hak dostları milletimizin büyük kültür hazinelerini teşkil ederler. Bu hepimizin övünç kaynağı değil midir?
  2. Vaktiyle, adalete, hürriyete, sevgiye, susuz kalan Cenova’dan, Venedik’­ten, Bizans’tan yükselen feryatlara beraberce cevap vermedik mi? Anadolu’nun imanlı evlâtları olarak oralara adâleti, hürriyeti, muhabbeti beraberce götürmedik mi?
  3. Asrın sonlarında Musevilerin (1492 de İspanya da papazlar tarafından) diri diri ateşe atıldığı vahşete ve zulme yüksek merhamet ve adalet duygularımızla karşı durup onları beraberce kurtarmadık mı? Ülkemize davet edip yerleştirmedik mi?
  4. Bin yıldan beri Türk-İslâm kültür beşiğinde aynı ninnilerle beraberce büyümedik mi?
  5. İslâm’ın Tevhid Sancağınıkıtalardan kıtalara beraberce taşımadık mı?
  6. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in övgüsüne ve hediyesine beraberce mazhar olmadık mı?
  7. Vatan için, bayrak için beraberce şehit olmadık mı?
  8. Bin yıldan beri İslâm’ın sancaktarlığını beraberce yürütmedik mi?
  9. İnsanlığın irşâd görevini, Nizâm-ı Âlemin öncülüğünü beraberce sürdürmedik mi? 10- İngiliz casusu Hamper’in itiraf ettiği gibi İslâm düşmanları, Osmanlı’ya 5000 civarında ifsat görevlisi olarak casus gönderirken, bizler oralara Gül Baba, Sarı Saltuk, Ayvaz Dede gibi irşat erleri olarak beraberce gitmedik mi?
  10. Sevgililer sevgilisi, Peygamberler peygamberi, iki cihan serveri SAV efendimiz insanlığa; “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız” buyurmadılar mı?

 

Geliniz hep beraber

Allah bir,

Peygamber bir,

Kitap bir.

Millet bir.

Vatan bir

Devlet bir.

“Bayrak birdir” diyerek bin yıldan beri İslam’ın sancaktarı bahadır Türk Milleti’nin aziz evlatları olarak düşmanların fitne ve fesat oyunlarını bozarak 76 milyon öz kardeşler birbirimizle sevgi ile kucaklaşalım.

Mesajlar

Yunus Emre Hz. Kendi zamanındaki kargaşalıklar karşısında “Sevelim, sevilelim. Bu dünya kimseye kalmaz” mesajını vermişti.

Mevlana Celalettin-i Rumi Hz.

Moğol İstilası ve zulmü karşısında insanlığı “Sevgi Bahçesi ”ne davet etmişti.

Lâdikli Ahmet Hüdai Hz, (1914 yılında 1. kanal hareketinde Hızır AS ile tanışmış ve bu dostlukları hayat boyunca devam etmiştir.) Fıtratından uzaklaşan, günümüz insanlığına şu mesajı vermektedir;

Bu dergâh Hakk’ın dergâhı

Mülkü olmaz kimsenin

Buna fani dünya derler

Yıkma kalbin kimsenin.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin