İnsan, aile ve milleti iki ayrı gözlükle inceleyeceğiz. Biri felsefî gözlük, diğeri İslâm gözlüğü.
İNSAN
Felsefî gözlükle baktığımız zaman insanı haset, ihtiras, korku, menfaat alanlarında dolaşıyor görürüz. Spencer, Nietzsche gibi batı filozofları “Dünyada güçsüz olanlar güçlü olanların sırtından geçinen asalaktırlar. Onlara hayat hakkı tanınmamalıdır.” gibi bir görüşün sahibidirler.
Oysa İslâm’a göre insan: Yeryüzünde Allah’ın (c.c) halîfesi, eşref-i mahlûk, mükerrem bir varlıktır. İslâm fıtratı üzerine yaratılmış ve sonsuza göre ayarlanmış ilahi bir program içindedir. Ebedî saadete ulaşabilecek istîdat ve kâbiliyette yaratılmıştır.
Bediüzzaman Hazretleri’nin buyurduğu gibi insan:
Şu kâinat ağacının en son ve en olgun meyvesidir.
Kâinat Kur’ân’ın ayet-ül kübrâsı, İsm-i Âzam’ı taşıyan Ayet-ül Kürsîsi’dir.
Kâinat sarayının en mümtaz ve en mükerrem misafiridir.
İslâm gözlüğü ile insana bakmaya devam edelim. Hadîs-i şerif: “Siz ancak zayıfların duâsı, ibâdetleri, ihlâsları sayesinde mansur (muvaffak) ve merzuk (rızıklanırsınız) olursunuz.”
Hadîs-i şerif: “Ehl-i cenneti size söyleyeyim mi? Her zayıf ve zayıf görülendir. Eğer Allah(c.c)’a güvenerek yemin etse, Allah(c.c) yeminini doğru çıkarır.”
Hadîs-i şerif: “Allah-u Teâlâ bir kavmi helâk edeceği zaman o kavmin düşkünlerine, zayıflarına, çocuklarına, nazar eder ve helâk etmekten vazgeçer.”
Bir kültür ki; köpeği eve alıyor, sofrada beraberce yemek yiyor, teeddüben ifâde ediyorum, yatak odasına kadar sokuyor. Fakat O mübârek âciz, güçsüz zayıf insanlara kendisinin de helâkını önleyen o şerefli varlığa asalak gözlükle bakıyor ve onlara hayat hakkı tanımıyor. Bunun adı olsa olsa köpek medeniyeti olabilir.
Felsefî temele dayalı kültürlerin ürettiği insanı bir İslâm âlimi (Bediüzzaman) şöyle tarif ediyor: Zelil bir firavun, Bir lezzeti için sonsuz zilleti kabul eden miskin, Hasis bir menfaat için şeytanın ayağını öper derecede alçak.
Hamiyet ve fedâkârlık perdesi altında menfa-atini arayan muhteris, gurûrunu teskin etmeye çalışan bir hilekâr, Nefsinden başka hiçbir şeyi sevmeyen, her şeyi nefsine fedâ eden bir putperest.
Hastalıklı bir kültürün ürünü olan bu insana bizim hitâbımız da şudur:
“Nefsin sana pâdişah
Sen de onun kuluysan
Kurtulamazsın kölelikten
Gerçek pâdişah da olsan.”
İslâm kültür ve medeniyetinin yetiştirdiği insan ise; Hz. Ebûbekir (R:A) gibi
• “Yarabbi benim vücudumu o derece büyük kıl ki, ben başlı başına cehennemi doldurayım da başka kulların gelmesin” diye duâ edecek.
• Sağ eliyle verdiği sadakayı sol eline göstermeyecek.
• Vaktiyle ayrıldığı ve büyük bir nimet olan cenneti bir kenara bırakarak; Yunus Emre gibi:
“Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşk ile birkaç hûri
İsteyene ver sen anı
Bana seni gerek seni” diye feryat edecektir.
AİLE
Madde gözü ile aile; cemiyetin en küçük bir birimidir.
Mânâ gözü ile aile; dünyanın en büyük imparatorluğudur.
İslâm ölçülerine göre kadın:
Kocaya Allah(c.c)’ın kutsal bir emânetidir.
İffeti ile arşın direğidir.
İman ve ihlâsı ile dinin yarısıdır.
Edep ve hayâsı ile dünyanın süsü ve ziynetidir.
Ayaklarının altında cennet, gönlünde muhabbetle başlı başına bir kültür merkezidir.
Dünyayı şereflendiren insanı, 124.000 peygamberi ve bu kadar evliyâullâhı ve Allah(c.c) dostunu ilk karşılayan teşrifatçı.
Çocuğun anası ve helâl süt kaynağı.
Dünyaya misâlen verimli bir toprak.
Âdeta göndere çekilmiş bir bayrak, içi dopdolu merhamet ve şefkat.
İşte kadın bu özellikler içinde, bu fıtrat üzere yaratılmış şerefli bir varlıktır. Batı kültürü ve batı medeniyetinde kadın kölelikten kurtulmuş değildir. Kölelikten köleliğe itilmiştir.
Kadın hâlâ mezarlarında ve müzelerinde delillerini gördüğümüz esâret kemerlerinden kurtulmuş, fakat bu sefer de feminist akımlar, cinsel devrimler ondaki iffet, nâmus, hayâ, iman halkalarını kırarak bir çılgınlığın içine itilmiştir. Kadın bir metâ haline gelmiştir. Geçmiş tarihlerde bazı kavimlerin helâk sebebi olan rahatsızlıklar bugün maddî ve manevi hudutları zorlayarak ve çiğneyerek yer yer kanunların da himayesine sığınarak dünyaya yayılmakta ve insanlığı tehdit etmektedir.
İffetsizliğin, hayasızlığın adını hürriyet koyanlar müslüman ailelere dil uzatmakta, onları kölelikle itham etmektedirler. İnsan Allah(c.c)’a kulluk ettiği müddetçe, o’nun ipine sarıldığı müddetçe hürdür. İnsan Allah(c.c)’ın rızası yolunda yürüdüğü müddetçe hürdür. İnsan Allah(c.c) ile beraber olduğu müddetçe hürdür. Kula kul olduğu müddetçe köledir. Unutmayalım ki kendi istek ve arzuları ile çilehânelere çekilen, ölmeden evvel ölme sırrına eren Merkez Efendiler, Somuncu Babalar, Hacıbektâş-i Velîler, Şeyh Hoca Ahmet Yesevî’ler toprağın altında o mütevâzı hücrelerinde, çilehânelerinde hür oğlu hürdüler.