Allah(c.c), Kâl-û Belâ’da ruhlara sordu:

“Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”

Bütün ruhlar:

“Evet Rabbimizsin” diye cevap verdiler. Bu ilahî mukavele ile insan sorumluluk alanında ilk adımı attı.

Fâtiha sûresi dünyada bedenleşen ruhlara ilahi akitnâmeyi hatırlatan bir şifredir. Yani Allah-ü Azîmüş Şân bu sure içinde sanki şöyle diyor:

“Ey bu dünyada bedenleşen insan! Beni hatırladın mı? Ben ilahi mukavelede sana hitap edenim. Beni tanıdın mı?”

Fâtiha sûresinin 1, 2, 3, 4. ayetlerinde kulun Kâl-û Belâ’da verdiği cevaplar aynen yer almakla beraber bilgi alanı da genişletilmektedir. İnsan Allah(c.c) ’ın yalnız kendilerinin Rabbi değil, Âlemlerin de Rabbi olduğunu bildi, öğrendi. Böylece âlemlerden de haberdar oldu. Hamd’in (övme ve övülmenin) âlemlerin Rabbi olan Allah(c.c)’a mahsus olduğunu öğrendi.

Rahim ve Rahman olduğunu, din gününün sâhibi ve mutasarrıfı olduğunu anladı. Böylece Rabbini biraz daha tanıdı. 5, 6, 7. ayetlerde Rabbine yakarıyor ve Allah(c.c)’ın kudretine sığınıyor böylece Rabbini bilmekle bir adım daha atarken O’nu Fâtiha sûresindeki azametiyle tanıyor.

Bu ilahi azamet karşısında yalnız ona ibâdet ettiğini, ondan yardım dilediğini belirterek kendisine doğru yolu göstermesini, lütuf ve ikramda bulunduğu kimselerin yolunu göstermesini, gazaba uğramış ve sapmışların yolundan korumasını Rabbinden yalvararak istemektedir. Bu ilk yakarışta kulun istekleri üzerinde tek tek durulmalı.

Âlemlerin Rabbi olan Allah(c.c)’ımız bu anlaşma ile yetinmemiş, ayrıca dünyayı şereflendiren 124 bin peygamberi ile kullarını uyarmaya devam etmiştir.

“And olsun Nûh’u kavmine gönderdik de: “Ey kavmim” dedi. “Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka hiçbir ilahınız yoktur.” (El-A’raf, 59)

“Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u gönderdik. O kavmine şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka hiçbir ilahınız yoktur.” (El-Â’raf, 65)

“Semud kavmine kardeşleri Sâlih’i gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka hiçbir ilahınız yoktur.” (El-Â’raf 73)

“Medyen evlâtlarına da kardeşleri Şuayb’i gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka hiçbir ilahınız yoktur.” (El-Â’raf, 85)

Bu hitap bütün peygamberlerin kavimlerine ortak çağrısı olmuştur.

“Allah, rahmetinin müjdecileri, azabının habercileri olmak üzere onlara peygamberler gönderdi ve beraberlerinde insanların ihtilâfa düştükleri şeyler hakkında aralarında hüküm vermek için hak ve gerçek kitapları da gönderdi.” (El-Bakara, 213)

“Biz bir resul gönderinceye kadar (hiçbir kimseye ve kavme) azap edici değiliz.” (El-İsrâ, 15)

 

VE NİHAYET…

Nihayet Resûl-i Kibriyâ, Hâtem-ül Enbiyâ, Hâtem-ül Mürselin, Fahri Kâinat Efendimiz (s.a.v.) son haberci olarak dünyayı ve kâinatı şereflendirdi. Hak dini Kur’ân ile hak geldi, bâtıl gitti. Yüce Peygamberimiz yalnız bir kavmin değil, bütün insanlığın ve cinlerin peygamberiydi.

İlâhi mukaveleye ve Hakk’ın emirlerine uymamanın fıtrat-ı aslîsinden, yaratılış gayesinden uzaklaşan milletlerin sonuçları.
Kulun kula yaptığı basit bir mukaveleye uymamanın sonuçlarını ve neye mal olduğunu biliyoruz.

İnsanlık târihi; ilahi mukaveleye ve Hakkın emirlerine uymayan kavimlerin, fıtrat-ı aslîsinden, yaradılış gayesinden uzaklaşan milletlerin ilahi cezaya çarptırıldıklarına dâir örneklerle doludur, meselâ:

Nuh kavmi: Nuh tufanıyla helâk olmuştur.
Lut kavmi: Zelzeleyle yeryüzünden silinip gitmiştir.
Nemrut kavmi: Sivrisineklerle helâk olmuştur. Ve daha niceleri…
Yunus kavmi, helâkiyet çizgisine geldiği halde fıtrat-ı aslîsine, yaratılış gayesine döndü; Hakk’ın emirlerine sarıldı. Kendilerine yaşamaları için bir müddet daha izin verildi. Yunus sûresi 98. ayet-i kerime: “Azabımız gelip çattığı zaman iman edip de bu îmânı kendisine fayda vermiş bir memleket halkı bulunsaydı ya! (bu asla vâki olmamıştır) ancak Yunus’un kavmi müstesnâdır ki, bunlar iman edince kendilerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabını uzaklaştırıp giderdik ve onları daha bir zamana kadar (yaşatıp) faydalandırdık.”

İsrail oğullarından bir kavim, Ebu Hureyre (r.a.)’den nakille, “Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İsrail oğullarından bir kavim (mesh olunarak) insanlık câmiasından silinip yok oldu, o kavmin ne fenalık işlediği bilinmiyor. Ben zannetmem ki; o ümmet fareden başka bir şeye mesh ve tahvil etmiş olsun. Görmez misiniz ki; o kendisi için deve sütü konulduğunda onu içmez. Koyun sütü konulduğunda onu içer.” Ebu Hureyre dedi ki; “Ben bu hadîsi Kâ’b El Ahbâr’a tahdis ettim. Sen bunu Peygamberden mi işittin?” dedi. Ben de, “Evet işittim” dedim. “Kâ’b bana tekrar bu suâli sordu. Ben de nihayet: “Ben sana Tevrat’ı mı okuyorum? (Ben ancak Resûlullah’tan işittiğimi söylüyorum) diye mukâbele ettim.”

Üzerinde durduğumuz konuya ışık tutan ilginç birkaç örnek:

Bazen köylerde rastlanır. Tavuk, horoz gibi ötmeye yeltenir. Onu duyan sahibi o tavuğu keser. Neden? Çünkü tavuğun fıtratında horoz gibi ötmek yoktur. O böylece kendi fıtratından uzaklaşmış oluyor. Bizler bilerek veya bilmeyerek onu cezalandırmış oluyoruz.

Çiftçi çift sürerken bazen pulluk kayar. Toprak çiğ kalır. İşte o zaman çiftçi pulluğu geriye alır. Atın dizginlerini geriye doğru çeker. Çiğ kalan yere pulluğu batırır ve çifte devam eder. Bunu toprak çiğ kalmasın diye yapar. Bir çiftçi, emânetçi olarak bir avuç içi kadar tarlada çiğ yer bırakmazken kâinatın ve mülkün gerçek sahibi ülkesinde çiğ yer bırakır mı? Elbet ilahi dizginleri çeker. Târih buna ait örneklerle dopdoludur.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin